Empty Words
11 Eylül 2011 Pazar
Tegomass'tan Yeni Albüm
Geçen gün okuduğum habere göre Tegomass 19 Ekimde "Tegomass no Mahou" adında yeni bir albüm çıkarıyor. İlk dinlemeye başladığımdan beri aşırı sevdiğim bu sevimli grubun bu haberine gerçekten çok sevindiğimi söylemek istiyorum. Kendileri gibi şeker parçalarını dinlemek bana oldukça keyif veriyor doğrusu bu nedenle albümün çıkışını dört gözle bekliyorum.
Ha bu arada NEWS'tan da yeni haberler gelir umarım artık, çünkü son zamanlarda fazlasıyla pasif kalmaları oldukça üzücü :/
Etiketler:
j-pop,
masuda takahisa,
tegomass,
tegoshi yuya
6 Eylül 2011 Salı
2 Eylül 2011 Cuma
30 Seconds to Mars
Benim gibi sıkılgan bir insanın bile hiç sıkılmadığı parçalar var. Bunlardan birisine örnek verecek olursam ilk aklıma 30 Seconds to Mars - The Kill gelir. Bu parçayı ilk çıktığı zamanlardan beri dinliyorum düşünüyorum da. Aslında bende önemli bir anısı yok ama bu parça ilk çıktığı zamanlar tam da Stephen King'in ünlü "The Shining" kitabına başlamıştım ve "The Kill" ise tam da"The Shining"den esinlenilerek çekilmişti, haliyle kitabı okurken aklıma sık sık bu parça ve klip geldi. Belki de ondandır bu kadar etkili olması üzerimde, tabii Jared Leto'nun da etkisini görmemezlikten gelmemek lazım. Seviyorum bu adamı, şarkıcılığını, oyunculuğunu, güzel yüz hatlarını vs. Her neyse dönem dönem geri dönüp dinliyorum "The Kill"i ve 30 Seconds to Mars'ın aynı albümden çıkan diğer hit parçalarını. Bu yazıdan sonra da yapacağım gibi;
Bunun üzerine şunları da dinlemeden olmaz tabi ; From Yesterday , A Beautiful Lie , Attack , Hurricane
Bunun üzerine şunları da dinlemeden olmaz tabi ; From Yesterday , A Beautiful Lie , Attack , Hurricane
Etiketler:
30 seconds to mars,
jared leto,
the kill
1 Eylül 2011 Perşembe
Aishiteruze Baby
Aishiteruze Baby'e geçen ay başlamıştım ama ancak bir tanıtım yazısı yazma fırsatı buluyorum. Ana karakter Kippei, oldukça çapkın bir eleman ve gördüğü her kıza yazan bir liseli genç. Ama annesi tarafından terk edilen kuzeni beş yaşındaki Yuzuyu ile tanışınca aklı başına geliyor karakterimizin. Ailesi Yuzuyu'nun sorumluluğunu tamamen Kippei'ye yüklüyor ve bu da sorumluluk duygusunu geliştirmek için güzel bir fırsat olur. Zamanla bu ikili birbirlerine iyice alışır Kippei annesinin varlığını arayan henüz beş yaşındaki kıza kol kanat gerecektir. Bu arada, Kippei'nin sınıf arkadaşı olan ve kızlara olan düşkünlüğü yüzünden onu hiç sevmeyen Kokoro, Yuzuyu'nun varlığını keşfeder ve Kippei'yle zamanla ilgilenmeye başlar.
Shoujo türünde olan bu anime toplamda 26 bölümden oluşuyor. Karakterlere şöyle bir göz atıcak olursak eğer;
Kippei Katakura
Kazanova olmasına rağmen oldukça iyi bir insan aslında, içindeki iyi karakteri su yüzüne çıkardığı için Yuzuyu'ya teşekkür etmeli.
Yuzuyu Sakashita
29 Ağustos 2011 Pazartesi
The Tudors Serisi - Philippa Gregory
Yaz tatilinin verdiği boşlukla hobilerime oldukça zaman ayırabilme fırsatı yakaladım. Oyun oynamak, kitap okumak, anime/drama/film izlemek gibi yapmayı özlediğim şeylere yöneldim. Biraz da bölümümle ilgili olduğu için Philippa Gregory'nin Tudor serisini okumaya karar verdim (ki daha önce Boleyn Kızı'nı okumuştum) Oldukça keyifle okuduğum Kraliçenin Soytarısı'nda biraz olsun Mary'nin psikolojisini çözebildim. Kraliçe Mary'nin "Kanlı Mary" olarak anıldığını biliyorsunuzdur ama gaddarlığının arkasında da bir nedeni var, yalnızlığının ve çaresizliğinin dışa vurumu insanları yaktırmasının nedeni. Kocası tarafından terk edilmiş, bir çocuk sahibi bile olamayan oldukça çaresiz bir kadın, çocuk sahibi olamamasının nedeni olarak ise babasının getirdiği protestanlık, bu nedenle babasının kurduğu düzeni tamamen yıkıp eski düzeni (yani Katolik inancını) tekrar ülkeye getirmeyi amaç ediniyor ki ona göre erkek veliaht doğuramamasının nedeni bu. Sadece 8 yıl tahtta kaldıktan sonra ağır depresyondan hastalanıp ölüyor, kocası İspanyol Phillip karısının ölümünü bile beklemeden ondan daha genç ve daha güzel olan üvey kız kardeşi Elizabeth'e evlenme teklif ediyor. Bana göre Mary'nin başarısız bir kraliçe olmasının nedeni evlenmek ve her şeyini ona bağlaması, belki Elizabeth de evlenseydi ortaya böyle bir sonuç çıkacaktı kimbilir.
Kraliçenin Soytarısı'nda Elizabeth'i de oldukça hoppa, zevklerine düşkün bir hatun olarak görüyoruz ancak üzerine İngiliz tahtının ağırlığı binince daha olgun bir kadın çıkıyor karşımıza. Bakirenin Aşığı'nda ise buna tanık oluyoruz, Elizabeth'in gizli aşkı Robert Dudley belki de onu evlenmekten alıkoyan, çünkü Robert zaten evli bir adam. Sonuç olarak Elizabeth, pek çok talibi olmasına rağmen kendini Bakire Kraliçe ilan eder ve evlenmeden ölür ve bence evlenmemesi sayesinde İngiliz tarihinde oldukça fazla başarıya imza atmasını ve isminin İngiliz tarihinde büyük bir rol oynamasını sağladı. Elizabeth'in güçlü havasını gerçekten seviyorum ben de.
Bu arada, Elizabeth'i konu alan iki filmlik bir seri de bulunmakta ki Elizabeth rolünde ise Cate Blanchett'i görüyoruz. Bence rolüne fazlasıyla yakışmış bu hatun, çok da severim. İlk filmde Mary ile olan taht kavgasına ve Robert Dudley meselesini izliyoruz, ikincide ise Elizabeth'in daha ileri zamanlarını. Bence oldukça izlenilesi olmuş, sevdim.
Kısaca bu aralar pek bir Tudors modundayım, bakalım daha ne kadar sürecek bu.
28 Ağustos 2011 Pazar
Limbo
Son bir aydır, malum tatilin getirdiği rahatlıkla, deli gibi oyun oynar oldum. Pek çok oyun indirdim, oynadım ama Limbo aralarından en beğendiğim oldu.
Oyunu şans eseri Merlinin Kazanı'nda gezinirken buldum. Tamamen siyah-beyaz ve sadece silüetlerden oluşan oyun, oldukça parlak bir zekanın ürünü olsa gerek. Oyuna oldukça boğucu bir hava hakim aslında ve yer yer oldukça sinir bozabiliyor. Görünüşte karakterlerden dolayı "çocuk oyunu" gibi görünse de oynamaya başlayınca insan kendini kaptırıveriyor. Oyun baştan sona, bazen oldukça zorlayıcı olabilen gereğinden fazla zekice bulmacalarla dolu ki bulmacalar insanı delirtme potansiyeli taşıyor.
Sonuç olarak Limbo, son zamanlarda beni kendine çeken "en başarılı oyun" Oyunlar hakkında pek yazmamama rağmen bu oyun hakkında bir şeyler yazmasam rahatsız hissederdim. Herkese, üşenmeyip bu oyuna bir göz atmasını öneririm.
22 Ağustos 2011 Pazartesi
Yankee-kun to Megane-chan
Uzun bir aradan sonra tekrar manga okumaya başladım. Başladığım manga ise "Yankee-kun to Megane-chan" Daha önce live-action'ına başlamıştım fakat tamamını izleyememiştim. Henüz birkaç chapterını okumama rağmen mangasını daha çok sevdim, fazlasıyla komik hatta okuduğum en komik mangalardan biri olmaya aday. Konusu ise şöyle;
Shinagawa Daichi yalnız kalmayı seven, serseri bir lise öğrencisidir. Shinagawa istememesine rağmen, sınıf başkanı ve sessiz bir kız olan Adachi Hana onunla arkadaş olmak istemektedir. Shinagawa Adachi'yi oldukça sinir bozucu ve inatçı bulur. Her şeye rağmen arkadaş olurlar. Adachi Hana hertürlü aktiviteye katılmaya bayılır ve okulun belalı öğrencisi Shinagawa'yı da yanında sürükler. Aslında oldukça inek bir görüntüsü olmasına rağmen Adachi'nin de Shinagawa'dan farkı yoktur, hatta dersleri ondan bile kötüdür. Aslında salak olduğundan değil, öyle görünmek istediğinden saçmasapan davranıyor gibi gözükmekte. Ayrıca Shinagawa, Adachi'nin kendisinden hoşlandığını düşünüyor. Zamanla kim kimden hoşlanıcak, görelim bakalım ^__^
Ayrıca manga'nın Türkçe çevirisi Mangaframe adresinden bulunabilir, gerçi henüz 20 bölüm çevrilmiş ama olsun ^__^
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)